
Ceyhun Akgün'le Röportaj
Salı, 13 Ocak 2009 09:12 Fatih NEBİOĞLU
Tekno kalemin bu ayki röportaj konuğu hepinizin beğenerek takip ettiği Ceyhun Akgün konuk oldu. Reklam sektöründe olan kişilerin okuması gereken güzel bir röportajı sizlere sunuyoruz.
1-) Öncelikle hakkınızda bilgisi olmaylar için kendinizden bahsedermisiniz? Ceyhun Akgün kimdir? Ne iş yapar? Nelere ilgi duyar? Nasıl “Merhaba Dünya” demiştir?
Bir taşta 4 kuş. Bir soru altında toplanan bu dört konuya elimden geldiği kadar yanıt vereceğim ama, bazı noktaları detaylı bir şekilde açmak istiyorum. Bazı süreçleri detaylı açmanın özel bir nedeni var çünkü.
Öncelikli olarak bu röportaj teklifin için size teşekkür etmek isterim.
1975 Bursa, Mustafa Kemal Paşa doğumluyum. Neredeyse, yirmili yaşlara kadar Bursa il sınırları içinde süren, sıradan bir gençlik yaşamı sürdüm. Yirmili yaşlara doğru her gençte olan, sosyal birey sürecine ben biraz daha aktif katıldım. Kendi ve yaşadığım çevre ile biraz daha fazla ilgilenmeye başladım. Bu dinamiklerim sebebiyle, ekonomik özgürlüğü kazanmak, ben büyüdüm bakın işte demek için ne iş olsa yapmaya başladım. Bu böyle olmaz dediler, ailemden yakın bir akrabam sayesinde bir matbaaya çırak gittim. Büyük bir matbaanın mücellithanesinde işe başladım. Getir götür işleri ile tanımlanan görevimde, Ceyhun bize 200 gr kuşe, şukadar bristol vb. Getir, şu kutuları ayıkla, şu harmanı çek gibi en temel işleri yapıyordum. O gün için bu anlamsız iş yığı içinde amaçsızca günlerimi geçiriyordum.
Gün matbaada biter, akşam bekar evimizin dar odalarında kollektif yaşam sürerken, LC II Apple Macintosh ile tanıştım. Gündüzleri kağıtlar, akşamları bilgisayar ile işler yapmaya başladım.
Matbaada, mücellit, ofset baskı kalfalığı (pompalı ve roland 70x100) görevlerinde bulundum. Bu günden baktığımda milyarlar verilse kolay kolay edinilemeyecek bir eğitimin içindeymişim, bu gün halen “kaymağını” yediğim bir üretim sürecinde kendimi eğitmişim.
Türk filmlerinde, köyden geldim şehre misali piknik tüpümle, bekarlık eşyalarımla İstanbul’a göçtüm. 2. Matbaacılar sitesinde, her matbaayı dolaşarak ofset kalfası olduğumu iş aradığımı söyledim. Tanınmış bir matbaada iş buldum. 1 gün çalıştım, memlekete giderek eşyalarımı almak için bir kaç günlük izin aldım. İşe alınmıştım ya, artık güvencem vardı ya... Döndüm, matbaaya geldim, işten çıkartıldığımı öğrendim. Haydaa, istanbul bana selam verdi. Başka bir matbaada iş buldum. Başladım makine operatörlüğü yapmaya. Kullandığım makinanın asansörü bozukmuş, teslim aldığım kişi bana bu bilgiyi vermediği için asansör sevincinin arızası sebebiyle, asansörü yukarı kaldırdım ve makaslar kağıtları alarak sıkıştırdı ve makina bozuldu. 1 hafta çalışmıştım, işten çıkartıldım ama paramıda verdiler. Bu böyle olmayacak dedim, siyah beyaz klasik Macintosh’um vardı. Avcılarda bir fotokopi dükkanı işletmeye başladım. Bu dönemde FreeHand 3.1 ve Quark 3.1 dönemiydi. Design Studio vazgeçilmez yazılımımdı. Bu dönemden itibaren masa başında grafik dünyası içinde olmaya başladım. Girişken, enerjik yönüm sebebiyle durağanlığı, sıradanlığı kabul etmemem sebebiyle araştırdım. İnsanlarla iyi ilişkiler kurdum. Hani Bosch’un kurucusu “İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim” demiş ya... Bende kendime en büyük sermaye insanların güvenini seçtim. Bu güvenede layık oldum. Grafik dünyasında, hiç bir işimi ilandan, cv göndererek bulmadım. Dostlarım, iş verenlerim referans olmuş, onlar yönlendirmiştir. Yani daimi bir torpilim vardı. Ama onların güvenlerini hiç boşa çıkarmadım. Bu da beraberinde kazancı getirdi. İlk önce kazanç olsaydı bu bir yerde biterdi. Bu süreç halen devam ediyor. Ne iş yapıyorsunuz demiştiniz ya, asli olarak işim Grafik Tasarımcıyım. Masaüstü Yayıncılık dünyasında eğitmen olarak ikinci bir mesleğim var. Profesyonelce yaptığım bu işimin haricinde, sektörel dergilerde yöneticilik, yazarlık yaptım, yapıyorum. Bilgimi her platformda paylaştım. Eğitim dökümanları, metaryalleri hazırlayarak bunları yer yer ücretsiz, kimi zaman ticari olarak değerlendiriyorum. Hem sektörümle ilgili hemde sosyal yaşamımla ilgili konularda çok okurum, araştırım, tartışırım. Sınanmamış bir bilgi bana göre gerçek bilgi değildir.
Nelere ilgi duyduğum konusunda, herkesin sevdiği uğraşıların haricinde satranç var önemli bir zevkim. Tarihsel fantastik romanları okumayı çok severim. Bu romanlarda kendimi bir şekilde var etmeye çalışırım. Olmadığı kadar hayalciyimdir. Bir çocuk gibi kendimi dünyayı kurtaran adam olarak hayal edebilirim. Yeni işler, yeni bir şeyler yapmayı severim. Bir projeye başladığımda o projenin bu güne kadar uygulananlardan farklı bir şekilde öne çıkması için uğraşırım. Bir şeyin benzeri yapmak bana haz vermez. “Ben” güdüsü, narsistlik yoktur. Fakat inandığım işlere korkmadan katılırım, ben varım diyebilirim. Nasrettin Hoca’nın fil hikayesini çok yaşamışımdır hayatımda. Ama insana, inandıkları güç verir, inandığı değerlere sahib çıkarak uğrunda fedakarlık yapması insana büyük bir öz güven verir. Kişisel web sitemde söylediğim gibi, bu süreç ortaya bir hareket noktası koydum “Hedefler ulaşılmak içindir, ulaşıldıkça vazgeçilmezdir”. Çünkü her ulaştığım hedef, diğer hedeflerime ulaşmak için bir basamak oluşturu. Aynı bir merdiven gibi, her basamakta daha uzağı görmenize olanak sağlar. Yeterki görme cesaretine sahib olun ve gereğini yapın.
2-) Yönetim içinde bulunduğum sitelerde üyelerle devamlı aktif görüşüyorum. 3000-4000 ytl gibi büyük rakamlara 1 yıl boyunca grafikerlik egitimi alan Türkiyenin en gözde eğitim yerlerinden çıkan öğrenciler grafik bilgisinin tam donanımı olmasını beklemek yanlış olur. Ama program hakimiyetinide hiç göremiyorum. Bu konu hakkında görüşleriniz nelerdir?
Eğitim konusu ciddi bir iştir diyeceğim, her kesin ağzına sakız yaptığı bir edayla. Mesleki eğitimlerde ben şunu gördüm, sektörün en kötü eğitim kurumu olabilir ya da en büyük kurumu. Bana göre o eğitim kurumunun tabelası önemli değildir. O kurumda aynı anda hem çok iyi eğitmenler hemde çok kötü eğitmenler görev yapabilir.
Ticaret, artı değer oluşturdukça iş verenin devam ettireceği bir şeydir. Kurum için hangi eğitmen ona daha fazla artı değer sağlıyorsa onunla çalışmayı tercih eder. Bu durumda, sektörde eğitmenlik yapacak düzeyde olan bir grafiker, masaüstü yayıncılık uzmanının maaşlı çalışabileceği bir ücret standartından bahsederken, bu rakamın çok daha düşüğüne bir eğitim kurumunda çalışırsa burada dikkat edilmesi gerekir. Tabii ki bu rakamları kimse bilmez. Birebir pazarlıklarda bu ortaya çıkıyor ama bu bilgilerde ifşa edilemez. Sektörde deneyimli bir eğitmen, öğrencisini eğitirken, bir yazılım öğretirken, sadece yazılımı öğretmez, karşılaşacağı problemleri ve çözüm yollarını gösterir. Bunuda onun anlayabileceği bir senaryo ile yapar. Genel olarak çizdiğim, dışarıdan çok basit görünün bu anlayışı, tarzı bir çok eğitmen yürütemiyor, yapamıyor. Çünkü sektörde 1, 2 yıllık deneyime sahib olub eğitmenlik yapmaya kalkışan çok kişi var. Ne yazık ki, aynı ünvanı kullanıyoruz. Böyle yetersiz bir eğitmen, kütüphanesinde bir iki kitap bulunan, bir uzman, birikimi ne olabilir. Hangi bilgisini, sınamış, üretiminin hangi aşamasında ne kadar test etmiş.
Kurum der ki, ben çok iyi öğrenci yetiştiririm, ama benim fiyatım diğer kurumların fiyatını ikiye katlar. Gerçekten söylediği gibi ise, gözü kapalı gidin. Ama mezun ettiği öğrenciler bu söylemi yansıtmıyorsa bir problem vardır. Bu problemi çözmekte, o kurumun yöneticilerine kalıyor. Herkes birikimi oranında, bilgi verebilir.
3-) Grafikerlik, okulunu okuyan kişileri reklam setöründe çoğu bu bilgi birikimlerini iş hayatında uygulayamıyorlar. Bu durum hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Üniversitelirin GSF bölümlerini bitiren arkadaşlarımız meslek hayatlarında kısa zamanda toparlanamıyorlar. Uzun bir tökezleme süreci yaşıyorlar. Yanlış tercihler, havalarda uçmalar. Okuldaki pembe düşlerin ticari hayatta öyle olmadığını görüyorlar.
Okul sürecini iyi değerlendiremiyorlar. Mesleki eğitim alırken, sadece okuldaki eğitimle yetinmeleri gelişimlerini yavaşlatıyorlar. Tercih ettikleri bölümün mezunlarının sektördeki kariyer alternatifleri nedir? Alternatif diyorum yani sadece reklam ajansında grafikerlikten, reklam grafiği yapmaktan söz etmiyorum. Çünkü, okul sürecinde bunları araştırsalar, sektör profesyonellerine danışsalar, okusalar (kitap ve dergi) emin olun, mezun olmadan, neye ihtiyaçları olduğunu görüp, hocalarını bu yönde zorlarlar. Bize bu lazım, bize şu lazım. Şöyle bir şey varmış... Akademideki, sektör yüzü görmemiş hocalarda kendilerini belki geliştirirler de öğrencilerine tan manasıyla danışmanlık hizmetini verebilirler.
4-) Dert yanmayı seven bir milletiz. Çözüm arayıp ve bulduğumuz da onu uygulumayıda hiç sevmeyen bir topluluğuz. Reklam sektöründe en çok yakındığımız konulardan biriside nitelikli insanların azlığını hep söyleriz. Bir kişi güzel sanatlar bölümende 4 yıl okuyor. Bu sektörde iyi iş yapacak yerde olamıyor. Aynı kişi üniversiteye gitmeyip özel eğitim alsa gene o istenilen düzeye gelemiyor. Bu durum yetiştiren öğretmenlerden de kaynaklandığını düşünüyorum. Sizce bu sektörde insan yetiştirenler nerde hata yapıyorlar?
Mesleki hayatımızda, işin eğitimini almış ve almamış bir çok profesyonelin başarıları vardır. Ama herşeyin başı eğitim. Ama nasıl bir eğitim... Günümüzün gelişen ihtiyaçları, insan profili, sektör gereksinimleri doğrultusunda buralara öğrenci yetiştiren tüm kurumlar ne kadar yeterli. Ben üniversitelerimizin önemli bir kısmının araçlara sahib olsalar bile, nitelikle hocalara sahib olmadıklarını biliyorum, görüyorum, şahit oluyorum. Ne varki, işin profesyonelleride bunu biliyor ve söylüyor. Ama çözüm... çözemiyorlar ne yazık ki... Sektörde nitelikli iş gücü, kendini nitelikli bir iş ortamında gösterebilir. Müşteri zorlar, bana öyle bir kampanya yapın ki satışlarım patlasın, ödül alayım, dergiler benden söz etsin. Ya da bunun tersi... Okuduğum reklamcılık ile ilgili kitapların birinde, yaratıcı yönetmen müşterisine ekibiyle birlikte kampanya sunuyor. Kampanya beğenilmiyor ve toplantıdan sevinerek çıkıyor yaratıcı yönetmen. Arkadaşları soruyor, niye seviniyorsun diye, çünkü yaptığımız kampanyanın daha iyisini yapma fırsatı elimize geçti...
5-) Digital Arts dergisinin yayın yönetmeniydiniz. Bir çok dergide de yazılar yazıyorsunuz. Türkiye’nin bir çok yerinde seminerler verdiniz. Bu dergileri alan, okuyan, seminerlerinize gelen kitleler kimler? Üniversitelilermi yoksa alaylı tabiri dediğimiz kendini geliştirenler mi geliyor ? Hangi kesim daha çok önem veriyor? Sizce bu meslekte olan kişiler yeteri kadar kendilerini geliştirmeye çabalıyorlar mı?
Seminerlerim konusunda kendimce çok önemli bir iş yaptığımı düşünüyorum. Bağımsız olarak, maddi destekleyen bir sponsoru olmadan Türkiye’nin 15 ilini ve bu illerindeki üniversitelerinde sektörel seminerler verdim. Amacım, orada olmadan nabzı doğru tutamayız. Durum nedir, görmek ve öğrenmek için gitmek gereklidir diye düşündüm. Gittiğim her yerde yoğun bir ilgiyle karşılaştım ve bu beni çok mutlu etti. Seminerlerimi yaparken, herkese açık, tüm sektöre açık yapıyor ve duyurusunu bu şekilde organize ediyordum. Seminerin yapıldığı yere, tarihe göre kitle değişiyordu. Ama öğrenciler, sektör profesyonelleri, ilgili öğretmenler ciddi olarak geliyor ve fikir paylaşıyor, tartışıyorduk. Dikkatimi çeken bir şey var. İstanbullu meslektaşlarımızın karnı doymuş. Ne yazıkki, biraz da şımarmışlar. İstanbul’da her şeye rahatlıkla ulaşıyorlar, bağımsız girişimlere karşı yeterince ilgili değiller. Oysa hemen İstanbul’un dışında durum hiçte öyle değil. Oralarda parlak gözler, sorgulayan beyinler var. Mesela, Ankara Gazi Teknik Okullar’da 3 yıldır üst üste seminer veriyorum. Bu seminerler 12:00 de başlıyor, 18:00’de kovarak bizi dışarı çıkartıyorlar. Altı saat onlar karşımda otururken, ben onların enerjisi sayesinde yorulmadan, zevkle anlatıyorum ama bir türlü süre yetmiyor.
Seminerlerimde, beyinlere soru işareti bırakabilmek en temel hedefim, ikincisi ise var olan soru işaretlerini çözmek. Her seminer sonrasında her yerden ilişkiniz oluyor. Her düzeyden, arkadaşıma seminerlerde ilgi göstermeye, sorunun molalarda dinlemeye çalışıyorum. MSN’den online yardım merkezi oldum neredeyse. Telefonum susmaz, nereden aradığını bilmem, hiç tanışmamızdır ama çekinmeden arar, yardım ederim. Benim aradığım gıda, enerji bu. Bu bana mutluluk veriyor. Tabiiki bunları yaparkende bir şeyler kazanmak daha da güzel oluyor.
6-) Grafikerlik eğitim almadan bu işi yapmak isteyen genç arkadaşlara neler tavsiye edersiniz? Bir insanın kendi başına çabalayarak öğrenebileceği bir meslek midir? Bu sektörde diplomasız başarılı olmanın sırrı nedir?
Keşke reçetesini bilsemde, çok severek yaptığım bu meslekte ödüller alacak kadar başarılı tasarımlar yapsam. Hepimizin bir kapasitesi var sonuçta. Ben eğitim almamış, alaylı tabir edilen bir süreçten geçerek bu güne geldim. Her geldiğim noktada gördüğüm eksikliklerimin az değil daha da arttığını gördüm. Yukarıda merdiven örneği verdim ya aynen öyle... Okumayan, araştırmayan bir grafiker varsa, şimdiden bıraksın bu işi. Kitap deyince program öğreten kitapları anlayan, okumak derken bir iki roman vb. Güncel popüler romanlardan bahsetmiyorum.
Sektörel dergilerin neredeyse tümünü takib etmeli, sektörel kitapları (grafik, masaüstü yayıncılık, iletişim, reklam...) takib ederek almalı ve okumalı. Her gününün önemli bır kısmını kendine ayırarak bireysel eğitim sürecini yürütmeli. Aylık kazancının yarısını eğitime ayırmalı. Cumartesi ve Pazar onun için boş vakit yerine planlanmış bir vakit paylaşımı gelmeli. Gezmeli ama gezerken gözleri fıldır fıldır olmalı. O afişi, bu bilboardı 2, 3 saniyede beynine kazımalı. Logo amblemleri görsel hafızasına kazımalı, ambalajları itina ile açmalı ve incelemeli. Evini broşür, beğendiği gazete ilanları, dergi ilanları ile doldurmalı. Fotoğraf albümüne bakar gibi, roman okur gibi ilanları okumalı incelemeli. Bu saydıklarım yetenek gerektirmeyen, temel faaliyetler. Bunları hele grafiker adayımız yapsın, sonra o yolunu çizer. Birde bir iş yaptığında, yanındaki çalışma arkadaşıyla işini karşılaştırmamalı, sektörde bildiği en baba, gru, usta, üstad her kim varsa onunla karşılaştırmalı. Aradaki farkı, yıllar içinde kapanıp kapanmadığını kendi gözleriyle görmeli. Ona göre ben oldum, ben piştim demeli.
7-) Türkiyede GMK (grafiker meslek kuruluşu) adında bir dernek var. Bu dernek tarzında başka derneklerde oluşturulmak istendi. Şuan bu konuda tek GMK kuruluşudur. Sizde GMK üyesisiniz. GMK sizce yeteri kadar aktif mi? Bir GMK üyesi olarak orada bulunmanın ne faydalarını gördünüz.
Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun bulunduğu noktadan çok daha iyi noktalarda olması gerekirde. Çünkü eski bir kuruluş ve sektörün en profesyonelleri, öncüleri kurmuş ve halen kurucu üyeleri aktif mesleki yaşamlarını bu çatı altında devam ettiriyorlar. Çok saygın, saygı duyduğum sevdiğim insanlar bu kurumun öncüleri. Bir şeyi eleştirmek için içinde olmalı, süreci yaşamalısınız. Sonra eleştirme ve söz söyleme hakkına sahib olursunuz. GMK’lı olmak bana tatlı bir haz, mutluluk veriyor. Motive bile ettiğini söyleyebilirim. Ama bu gün olması gerektiği yerde değil... Bunun nedenlerini benim burada söylemem uygun gelmez, belki haddim bile olmayabilir. Her Grafik Tasarımcı’nın bu çatı altında olmasını isterim.
8-) Yaptığınız işlerde sizi en çok heyecanlandıran ve hoşunuza giden iş hangisidir?
Müşteriden yazılı teşekkür aldığımız her iş bizim için asıl başarı, haz, keyfinin çıkartılacağı andır. Müşteri gerçekten beğenmiştir ve bunu ajans yönetimine yazılı olarak bildirmiştir. Bu çok keyifli bir andır, birden koltuklarınızın kabardığını hissedersiniz. Binlerce yapılan işler arasında tekil olarak söylemek zor geliyor bana, ama ambalaj ile ilgili işlerimi çok sevdim. Gelişim sürecinde ne yazık ki bu alanda iş üretmeyi kesmek zorunda kaldım ve içimde bu alan kaldı.
9-) İleriki yıllarda gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projeler var mı?
Kendimi proje adamı olarak ifade etmem, sanırım yanlış olmaz. Yapıcak işler arasında duran bir çok proje var. Kimisi gerçekleşiyor, kimisi kuluçka döneminde. Üretmeyen bir tasarımı olabilir mi... Ben üretmeyi severim, ürettikleriminde meslektaşlarım tarafından beğenilmesi, taktir edilmesi hoşuma gider. İyi bir iş yapmışındır ve insanlar beğeniyordur...
Eğitim faaliyetleri içindeyim ya, bir görsel eğitim seti projem var. Bir GSF öğrencisinin okuldan çıktıktan sonra sektörde karşılaşacağı her konunun işleneceği (toplantı, brief, kampanya, görsel seçme, baskı öncesi hazırlık, matbaa) bunları anlatan geniş bir çalışma. Buraya da yazarak söylüyorum ki, bir gün yapacağım. Kitap yazma vaktim geldi, InDesign üzerine bir kitap yazmak istiyorum. Bu konuda da yeni yaklaşımlar getireceğim. İnşallah yakında görürsünüz...
10-) Tekno kalem sitesi çiceği burnunda çok yeni bir site. Diğer sitelerine göre belli farklar oluşturmaya çalışıyoruz. Örneğin sıralı dersler bölümü bu bölümde kişiler konuları sırasıyla takip edebilcek. Sitemiz hakkında görüşleriniz nelerdir?
Yeniler, tazedir, heyecanlıdır. Önemli olan yıllar sonrada aynı hava ve heyecan orada devam etsin. İşte bunu sağlarsanız tüm benzerlerinizden sıyrılır ve önde olursunuz. Aksi halde benzerler içinde bir benzeyen site olarak farkedilmezsiniz. Sürekli kendinizi güncelleyin, eğitim anlayışınızla, koyduğunuz derslerin sunu tarzıyla. Emin olun bir zaman sonra aboneleriniz oluşacaktır